Orwell, bizi öncelikle emek sömürüsü diyarı olarak tanımladığı Paris’te, lüks Fransız otellerin ve restoranların en alt tabakasında bir bulaşıkçı veya plongeur olarak çalışıp kıt kanaat geçindiği döneme götürüyor. Tahtakurularıyla dolu bir odada uyumanın güçlüklerini hissettirirken, sonrasında iş bulma amacıyla okuru beraberinde Londra’ya götürerek zorlu koşullar altında idare edebilen berduşların hayatına yakından tanıklık ediyor. Paris’e göre daha “telaşsız bir havası” olan bu şehirde, çeşitli koğuşlarda insanlık dışı koşullar altında yaşamaya çalışan, yerden sigara izmariti toplayarak tütün elde eden berduşlara hayret edecek, belki de sonunda anlatıcının önerdiği gibi onlar hakkındaki görüşlerinizi bile değiştireceksiniz.